Anadolu Mutfağı





Osmanlı Mutfağı



OSMANLI MUTFAĞI


Bir zamanlar, Asya'dan Anadolu'ya doğru akan Türk boyları, eski uygarlıkların mayaladığı bu topraklara Uzak Doğu'da oluşan o zengin kültürü büyük bir ustalıkla ve yol boyu, geçtikleri her ülkeden aldıkları malzemeyle zenginleştirerek taşımışlardı. Bu hareket sırasında elbette mutfak kültürüne de gereken yeri vereceklerdi.


"Açları doyurun, çıplakları giydirin, yıkılanları yapın, az halkı çok edin" gibi kutsal öğütlerle yola çıkan göç kafilelerinin yeni vatandaki görevleri kendilerine böylece bildirilmişti.


İşte, yıllar sonra Anadolu ve Rumeli'nde gelişen Osmanlı kültürü ve de bu kültürün önemli bir bölümünü oluşturan mutfak ve yemek töreleri Asya Türklerinin tarihsel birikimiyle birlikte oluştu, gelişti ve ünlendi.

Bu hareketli kültür birikimini yeni vatanda geliştirecek, destekleyecek ve üretkenliğini arttıracak bir çok eleman vardı. Yeni toprak, her şeyden önce üç ayrı denizle çevrilmişti: Karadeniz, Akdeniz, Ege Denizi. Bu üç deniz bütün mal varlıklarını Anadolu göçmenlerinin emrine sunmuştu ve bu üç denize bağlı iki boğaz (Çanakkale ve İstanbul Boğazları) ve de onları birbirine bağlayan Marmara Denizi, bir yandan kendine özgü bereketi ile bir yandan da Anadolu'da, dört mevsimi birarada yaşamanın özellikleri ile, Batı'da bahar keyfi sürerken, Güney'de yaz, Karadeniz'de ılıman bir sonbaharı yaşama imkanını kullanarak, ülkenin bütününü, her mevsim taze sebzeler ve değişik meyvelerle donatıyordu. Bizler de, bugün bile aynı keyfi yaşamıyor muyuz? İşte bu nedenlerle Osmanlı mutfağının ve yemek kültürünün özelliklerini, tarihsel kültürel birikiminin verdiği çeşitlilik ve coğrafyanın ve iklimlerin verdiği zenginlik ve de denizlerin, göllerin getirdiği bereketle birlikte incelemek ve düşünmek gerekiyor sanırım. Bu koşullar, Osmanlı yemek kültürünü dünyanın üç büyük mutfağından biri olma kıvamına getirdi.


Yaşadığımız günler, yaşadığımız koşulların büyük değişimleri nedeniyle bu kültür elbette durmadan yenileniyor. "Kalıcı olma" şansı her gün biraz daha azalıyor. Bugün tüm dünyada insanlar evlerinde ve aile sofralarında birlikte yemek keyfini çok az bulabiliyorlar. Gelişen iş töreleri, sıcak yemek alışkanlıklarını, ayakta yenen "tost, sandviç" gibi kuru yemeklere dönüştürülüyor, davet yemekleri daha çok lokantalarda veriliyor. Çağdaş tıp, eskilerin en çok sevdiği yağlı yemeklere, hamur işlerine, hamur tatlılarına iyi gözle bakmıyor, fazla kilolu olmaktan korkanlar devamlı "diyet" gayretiyle kolay yemeklere önem veriyor.
Ve böylece... Yeni dünyanın yemek sistemi kendi kurallarına göre, eski sistemden ayrılıyor. Ama, eski sisteme de dikkatle bakıldığı ve araştırmalar yapıldığı zaman onların da, özellikle sağlık açısından bir çok tedbirleri olduğunu, o günlerin koşullarına göre bazı kurallar ve kararlarla bu konuyu yürüttüklerini görüyoruz.


AİLE SOFRASIOsmanlı ailesi günde iki kez yemek yiyor. Kuşluk yemeği - Akşam yemeği. Bu tür sofranın merkezi babadır. Büyük anne ve büyük baba (varsa) babanın iki yanına oturur. Anne, çocukların arasındadır. Onlara yardım eder. Sofra örtüsü yere yayılır, üstüne genelde altı ayaklı bir tahta konur. Onun üstüne de büyük yemek sinisi.


Kaşıklar sininin çevresine sıralanır.
İslam peygamberinin aile sofrası için önemli bir buyruğu vardır:
"Yemeklerinizi ailenizle birlikte yiyin. Çünkü o yemeğin bereketi vardır" diye buyrulmuştur.
Aileler bu buyruğa genelde önem verir ve uygularlar.
Sininin çevresine minderler dizilir, sofraya oturanlar sağ kolları sofaya dönük olarak minderlere, hafif bir çaprazla oturur. Sürahi yerde, sofra örtüsünün üstündedir.
İlk yemek genelde çorbadır ve büyücek bir bakır kase içinde sofraya gelir.
Babanın seslice bir besmelesi ile yemek başlar. Bu sofralarda, yemek sırasında pek konuşulmaz. Yüksek sesle gülünmez, yemeği beğenmeyen, sevmeyen biri varsa, bunu açıklamaz. Kesinlikle ağız şapırdatılmaz, ekmek ısırılarak değil koparılarak yenir.
Asık suratlara, durumu usulca bildirilir. Sofrada su içmek isteyen olursa, gençlerden biri bardağına suyu koyar. Ve o, suyunu bitirinceye kadar, sofradakiler bekler, su içenin yemek hakkı böylece korunur.
Yemekler aynı kaptan yenir. Bu sofralarda çatal ve bıçak yoktu. Sofra töresi ancak Tanzimat'la birlikte değişmeye başlamış ve herkes tabağına konulan yemeği çatal ve bıçak kullanarak yemeği zamanla öğrenmiştir.
Çorbadan sonra et yemeklerinden biri, yanında pilav, ardından ya bir soğuk yemek ya bir börek, sonra da tatlı türlerinden yada meyvelerden bir tabak, tepsiye gelir.
Yemek sonunda baba şükür duasını ettikten sonra herkes tuzluktan bir tutam tuz alarak ağzına atar ve yemeği pişirene "Anne elinize sağlık" gibi, "Çok güzel olmuş" gibi bir teşekkür deyimi söyler. Sonra, evin yetişmiş genç kızı büyüklere kahve yapmak üzere mutfağa geçer. Büyük anneler, babalar oturuyorken, sofradan kalkanlar, sırasına göre, sinideki sofra eşyasını toplar ve mutfağa götürürler. Yerde ekmek kırıntısı asla bırakılmaz.


MİSAFİR SOFRASIGenellikle yakın akrabalara, arkadaşlara, komşulara verilen davetlerde yemek töresi bazı küçük değişikliklerle gerçekleşir. Ailenin ve davet edenlerin yakınlığına göre ve kişilerin seçimine göre bu davetler ya kadınlar için ayrı, erkekler için ayrı sofralarda verilir; ya da sofralar aynı odalarda kurulabilir. Bir üçüncü ihtimal, kadın sofralarının gündüz evde, erkek yokken yapılmasıdır. Erkek sofraları gece işten sonra verilir.


Yemeğe davet eden, "filan akşam yemeği bizde yiyelim, Allah ne verdiyse" gibi alışılmış sözle işi bağlar.


Konuklar yemeğe gelirken "teşekkür b'bında" konuk evine yada evin çocuklarına uygun bir armağanla gelirler. Yalnız erkeklerin olduğu davetlerde bu armağan töresi pek yoktur. Konuk hanım, paketi ev sahibi arkadaşına "Size layık değil ama" gibi bir küçültme ifadesiyle uzatır. Ev sahibi hanım da, "Ne zahmet ettiniz aşk olsun" diye karşılar, teşekkür eder.


Çok eskilerden başlayarak, bu sofralarda konuklara önce bir kaşık bal sunulurdu. Ya da reçel. Bu ikram, "Tatlı tatlı konuşalım, tatlı tatlı yiyelim" deyiminin balla ifadesi olarak kabul edilirdi.


Bir de aileye, adı "Tanrı misafiri" olan ve yemek vakti habersiz gelenler olurdu. Onlara ilk sorulan soru "Yemek yediniz mi" ya da "Aç mısınız" dı. Eve sahibi tel'şlanmaz, zora girse bile öfkesini (varsa), asla belli etmez, "Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer" diye, konuğunu sofraya oturturdu. Arada, gelen konuk yeterince doymadı endişesiyle, salata gibi, peynir gibi yan yemeklerden birini uzatır, konuk, "istemem, doydum" gibi bir nedenle kabul etmeyince:
"Misafir ev sahibinin kuzusudur, üzme beni al" gibi bir ısrarla salatayı yada peyniri ya da onlar gibi bir yiyeceği konuğunun önüne sürerdi.


Haberli ya da habersiz, misafir sofrasındakilerden biri su ister ve içerse suyu verene "Su gibi aziz ol" diye teşekkür eder ya da kendinden genç biri su vermişse "Berhüdar ol, oğlum" ya da "kızım" der, gülümserdi.


Sofraya, ailenin parasal durumuna, yaşadığı şehre ya da yöreye göre kış günleri çorbayla başlayan yemek, et türlerinden biriyle devam eder, ardından pilav gelir, soğuk yemekler ya da börekler, tatlılar birbirini kovalar, herşey bitince konukların en yaşlısı teşekkür eder, küçük bir dua okur, sonra da burada okuyacağınız şiirsel bir ikramla yemek olayını kapatırdı.


Yağsın sofranıza nur
Kaza- bela, bu evden geri dur
Evin sahipleri olsunlar mamur.


Bu sofralarda sıkça tekrarlanan teşekküre ait deyimler:
Konuk, evin bereketidir. Var olun, sağ olun.
Misafirin baş üstünde yeri var.
Türke selam ver, sen yiyeceğini düşünme.
Peynir ekmek, hazır yemek... Ve en güzeli de: "Yiyeceğini değil, yedireceğini düşün" anımsatmasıdır.


TOPLU YEMEK SOFRALARIGeleneksel kuruluşlarımızın yaşam biçiminden doğduğu belli olan toplu sofra töresi asker ocağında, tekke, dergâh ve zaviyelerde, okullarda, kervansaray ve hanlarda gerçekleşmiştir. Bu sofralarda yemek parası genellikle vakıflardan ödenirdi.
Yemek zamanı, görevlisi tarafından bina dışında uygun bir yerden, yüksek sesle yapılan "sofraya s'l' ya huuu" çağrısı ile duyurulur, o binadaki herkes işini bırakır ve kimseyi bekletmemek için hemen elini yıkayıp yemekhaneye giderdi. Herkes bu sofralardan hangisine oturacağını bildiği için hiyerarşideki yerine oturur, saygıyla, edep kuralları içinde, ortak peçete diyebileceğimiz uzun, "yağlık" adlı el dokuması örtünün, önüne gelen bölümünü dizlerine örter, sofra büyüğünün besmelesini beklerdi. Hemen bütün kaşıklar birden o kocaman çorba k'sesine dalar ve yemek töreni böylece başlardı. Aile sofrasının kuralları burada da geçerliydi. Konuşma, gülüşme, yemek seçme, ekmeği ısırarak yeme başkalarının hakkına el uzatma yoktu. Yemek bitiminde toplumun büyüğü ya da onun seçtiği biri yemek dualarından birini okur, sonra da bir tutam tuz ağıza atılırdı. Toplu yemek sofraları doğal olarak erkeklerin yemek yediği yerdi ve kadınlar bu sofralara katılamazdı.


İMARETHANELERToplu yemek türlerinden biri de Osmanlı'da yoksulları doyurmak için kurulan ve adı İmarethane olan mutfaklardı. Bu kuruluşların kökeni İslam'ın "zek't ve fitre" gibi dini vecibelerinin yerine getirilmesine dayanıyordu. İmaretlerde parasızdı yemekler ve onların masraflarını zenginlerin bir araya getirdiği vakıflar üstleniyordu. İstanbul'daki İmarethanelerde günde en az 4-5 bin kişiye yemek verilirdi. Bayram ve şenlik günlerinde çoğalırdı bu rakamlar. İmarethane açan kişiler mülklerini kurdukları imarete bağlamaya mecburdurlar. Bu zorunluluk imaretin devam etmesini sağlamak için gerekliydi. İmaretlerin yaptığı ekmeğin özel bir adı vardı: Fodla.


KAHVE TÖRESİHangi yemekten sonra olursa olsun, kahve vazgeçilmez bir son noktadır. Günlük hayatta da önemlidir. Türk kahvesinin özellikle o dönemde kendine has nükteleri, deyimleri, töresi vardı. Kahve tiryakisi, kahve ocağı, kahve falı, kahve fincanı ve.. "Bir fincan kahvenin kırk yıla varan hatırı".


Kahve çeşitleri de vardı:
Sade kahve, şekerli kahve, orta şekerli (Bir adı da adeta) az şekerli kahve.


Bir de zamana göre içilen kahveler vardı.
Sabah kahvesi (İki türlü olur). Biri yataktan kalkar kalkmaz içilir. Öbürü kuşluktan az önce. Bu kahveler bazen "sütlü kahve" de olur. Yorgunluk kahvesi, fal kahvesi, dedikodu kahvesi, mola kahvesi, yemek sonu kahvesi gibi.


Türk töresinde yemeğe konuk çağırmak genellikle: "Hiç değilse bir acı kahvemizi içmek için buyrun" diye yapılırdı. Bir de ne zaman tiryakilerle, kahve ve sigara bir araya gelir, tiryakiler:
"Kahve tütün Keyifler bütün".. diye hoşluklarını ifade ederlerdi.


Bu arada yemek arkasından kahve yerine çay içenleri de unutmayalım.
Çayı icat etti bir Pir
Sabahları iki, akşamları bir.. diye tanıtırlardı çay lezzetini.


EKMEK VE ÖTESİOsmanlı'da ekmek önceleri ev fırınlarında, komşu hanımların birbirine yardımıyla, belli günlerde, daima kadınlar tarafından yapılan ve pişirilen bir nimetti. Sanıyorum ki, Türk mutfağında ekmeksiz bir sofra hiç düşünülememiştir.


Ekmek, buğdaydan, çavdar unundan, mısırdan, kepekten yapılır; somun, pide, şepit, bazlama, yufka ekmeği gibi çeşitleri vardır. Karadeniz'in mısır pastası denilen mısır unu ekmeği ve İstanbul'un francalası incelmiş ekmek türlerinden sayılırdı. Zaman elbette ekmeklerimizle de oynamakta ve kendine uygun değişiklikleri yapmakta. Pide ekmeğini, söz gelimi, insanlar artık yalnız ramazan ayında görüyorlar.


Osmanlı, Batı yaşamından etkilenmeye başladıktan sonra ekmek üretiminden de değişim başlamış ve ev fırınlarındaki ekmek üretimine karşılık çarşı ekmeği gündeme gelmişti. Çarşı ekmeğini ev kadınları önceleri sevmediler. Hatta ayıpladılar. Ev dedikodularına, "onlar çarşı ekmeği yer" l'fı bazen ayıplama olarak, bazen de alay etmek için kullanılan bir deyim olmuştu. Ekmeğini evinde yapan veya yaptıran hanımlar sıkıntılarını şu deyişlerle ifade ederlermiş:
Samanlıkta saray oldu
Kadınlara kolay oldu.
veya:
Ekmek çarşıya düştü
Elâlem aç kaldı, küstü.
Ama aslında ekmek ne küstü, ne darıldı. Ekmek her haliyle vazgeçilmez bir yiyeceğimiz olduğu için ilk günden bugüne bütün zarafeti ve tadıyla sofralarımızın baş tacıdır. Öyle değil mi efendim?
Öyle ise dilinmiş ekmeklerimizi soframıza koyar, biz de Osmanlı yemeklerinin sohbetine başlarız.


OSMANLI YEMEKLERİFatih Sultan Mehmet'in babası 2. Sultan Murat zamanına kadar gerek halk sofralarında, gerek saray sofralarında yemek düzeni çok sade, çeşitler de çok azdı. Osmanlı mutfağının gelişip oluşması ancak 2. Murat döneminden sonra başlıyor.


Osmanlı yemekleri, biliyorsunuz, her zaman sofraların baştacı olan çorbalarla başlıyor. Sağlıklı yemeklerin birincisi kabul edilen çorbalar et suyu, tavuk suyu, yoğurt; balık çorbaları da balık suyu ile zenginleştiriliyor ve pirinç, bulgur, tarhana unu, kuru ve taze sebzeler ve sebze kökleriyle kaynatılarak yapılıyor. Ve adeta, mideleri kendinden sonra gelecek yiyeceklere hazırlamak ve hazmettirmek için görevlenmiş sayılıyor.


Düğün çorbası, yoğurt çorbası, tarhana çorbası, yayla çorbası ön sıralarda tutuluyor her zaman ve özellikle kuşluk yemeklerinin en hoşa giden çorbaları sayılıyor. Sofraların temel yemeği olarak çorba ve ekmek öne alındığına göre çorbaların lezzeti ve sağlıklı içeriği olması elbette gerekliydi. Çorba konusu yazıya dökülmeye başlandığında sonu kolay kolay gelmiyor. O dönemlerin hamarat hanımları sadece çorba isimlerini sıralamaya kalktıkları zaman çorba türlerinin sayısı yüzü kolay kolay geçiyor.


Çorbanın önemi Osmanlı'da o kadar belli ki evlenme yaşındaki kızların anneleri ve büyük annelerin en büyük korkusu, kızının "adam gibi çorba pişirmeyi bile bilmiyor" diye evde kalmasıydı. Ve bu konuda annesi gibi düşünmeyen kızlara verilen nasihat:
"Akılsız başa söz neylesin
Tatsız çorbaya tuz neylesin
Ya baba evinde kalan kız neylesin" idi.


ET YEMEKLERİKoyun, kuzu, dana gibi kırmızı etler, balık, tavuk gibi beyaz etler, kümes hayvanları ve av etleri et yemeklerinin temel taşlarıdır. Salça, soğan, saramsak gibi yan malzemeyle tatlandırılan et yemeklerinin bir kısmı uzun sürede ve ağır ateşte pişer. Kebaplar, köfteler, fırında, mangalda, ızgarada pişirilir.Genelde, yörelere göre değişen ezmeler, taratorlar, turşular, yeşil salatalar ya da yoğurtla birlikte yenir. Patlıcan salatası, patates kızartması, şiş kebap ve döner kebabı mutlaka domates, biber ile birlikte sofraya gelir. Genelde tandırda, güveçte, fırında, testide, kuyuda (özel yapılır) şişte pişirilen et yemeklerinin yanında ya da ardından pilavlardan bir pilav da bulunmalıdır.


Tavuk ve aynı türün çeşitleri olan hindi, kaz, ördek vb. hayvanların etleriyle yapılan yemeklerin bu sofralardaki yeri de önemlidir. Özellikle misafir sofralarının unutulmaz yemeği olan çerkes tavuğu, hindi dolması, lezzeti eşsiz yemeklerdendir. Ayrıca, et yemekleri içinde sayılan Marmara'nın lüferi, palamutu, tekir, pisi, dil balıkları ve izmarit-istavrit balıkları, Karadeniz' in kalkanı...Ama asıl sayısız pişirme çeşidi olan hamsisi; Ege'nin çupurası deniz yemeklerinin seçilmişleridir.


Balıklar, tavası, ızgarası, çorbası, buğulaması, tuzlaması, kurutması, fırınlaması yapılan, sağlık açısından da lezzet çeşitleri açısından da çok önemli olan et yemekleri arasındadır. Özellikle padişahların bir çoğunun sevdiği yemeklerdir bunlar. Maraş, Adana, Urfa'da yapılan kebaplar, sonradan bütün ülkeye yayılıyor. Hünk'rbeğendi, imambayıldı, papaz yahnisi, çerkez tavuğu, kadınbudu gibi yeni ve yapımı önemli olan yiyecekler sofraları süslüyor. Yerel yemeklerin seçilmişleri ülke içinde yayılmaya başlıyor ve tatlı konuşanlar, yiyeceklerin de tatlısını isteyince Türk mutfağında şenlik zamanla büyüyor.
Elbette hepsi bu kadar değil. Biz ilk elde aklımıza gelenleri anımsattık sizleri. Kıyı şehirlerinde tabii balıklar ve diğer deniz ürünleri.. Tatlı sularda yine balıklar.. Izgarada, tavada pişen türleri. Tuzlamaları, kurutmaları. Bu zenginlikte elbette yazımızın başında konuştuğumuz ülke coğrafyasının, mevsimlerin ve toprağın veriminin çok büyük etkisi var. Karides ise güveci, salatası, pilavlısı ve salması ile aramızda.


Ama herkes bilir ki Karadenizlinin tek tutkusu olan hamsi balığı: tavası, ızgarası, fırınlanmışı, çorbası, yahnisi, buğulaması, tuzlaması ve kurutulmuşu (füme) ile tüm balık türlerinin önüne geçmiş ve birincilik yarışını kazanmıştır.


PİLAVLARA GELİNCEEt yemeklerinin çoğuna, kuru fasulye gibi kurutulmuş sebzelerin hemen hepsine eşlik eden pilav türleri yalnız pirinç değil, bulgurla ve kuskuslu da yapılır. Sade pilav, domatesli pilav, bademli, fıstıklı, üzümlü, bezelyeli, patlıcanlı, tavuklu türleri vardır. Bu çeşitli yemekler Osmanlı mutfağında, özellikle saray mutfaklarında doğmuştur. Pirinç pilavları değişik pirinç türlerine göre yapılır. Düğünlerde zerdeyle birlikte ikram edilir. Yalnız Osmanlının değil, Türklerin tümünün vazgeçilmez yemeklerinin başında gelir pilav. Meraklı Osmanlı hanımları 27 çeşit pirinç pilavı yapıyorlardı mutfaklarında. Aside, beyinli, bezelyeli, domatesli, düğün pilavı, l'pa, patlıcanlı pilav, sade, salma, şehriyeli, tavuklu ve daha da neler.


SEBZELER
Osmanlı sofraları etli ya da zeytinyağlı sebze yemeklerinde inanılmaz bir zenginlik taşır.


Başta fasulye türleri gelir, ardından 40 türlü yemeğiyle patlıcan. Arkası saymakla bitmez. Domates, biber, lahana, patates, bakla, kabak, ebegümeci, enginar, havuç, ıspanak, karnabahar, kereviz, kuşkonmaz, semizotu, mûlukiye, yer elması, pırasa. Başka, unuttuklarım da olabilir.


Kuru sebzeler ise, bakla, bamya, barbunya, kuru fasulye, mercimek, nohut, bezelyedir. Bu yemeklerin etli ve sıcakları sırada öndedir, zeytinyağlılar arkada. Mutfağın tel dolabında sırasını bekler.


YA HAMUR İŞLERİTükenmez bir konu olan Osmanlı mutfağının hamur işleri, börekler ve hamur tatlıları olarak ikiye ayrılır. Börekler sıcak yemektir genelde. Fırında yapılır ya da tavada pişirilir. Hamur arasına konulan malzeme ise , kıyma çeşitli peynirler ve ıspanaktır. Ramazan sofralarının vazgeçilmez yiyeceklerinden biridir börekler. O zamanlar börek yufkaları da evlerde yapılıyordu. Oklava ile açılan hamurlarla. Evin özel ekmek fırını yoksa tepsiler, üstü örtülü olarak çarşı fırınına gönderilirdi. Bu böreklerin adı tepsi böreğiydi.


Tava böreklerinin en güzeli sigara böreğiydi. İçi kaşar peyniri rendesiyle doldurulan sigara börekleri kızartılır, içkili sofraların pek hoşuna giderdi. Genelde, peynir, ıspanak, kıyma, sütle yapılan börekler bazen tek yemek olarak bile (ama yanında mutlaka ayranla) o sofraların doyurucu yemeği oluyordu. Hoşaf da, özellikle ramazanın sahur yemeklerinde sofraya gelirdi. Ya da tükenmez adlı meyve sularından evde yapılan o harika içecekle yenirdi.


VE DE OSMANLI TATLILARI...Üç türlü tatlısı var bu Osmanlının. Yani ağzının tadını bilenlerin. Hamur tatlıları, süt tatlıları, meyve tatlıları. Bir de, az önce adını ettiğimiz baklavalar. Baklavaların temel maddesi unla açılan ince yufkalar, yağ şeker ve bal. Bir de fındık, fıstık, cevizden biri ve kaymak. Baklava türlerinin hepsi fırında pişer. Karadenizli kadın, bayramlarda şeker yerine konuklarına baklava ikram ediyor ve konuğuna baklava tabağını uzatırken de usulca:
"Buyur, 60 yaprak yufkayla yaptım" diye gülümsüyor. 60 ince yufkayı düşünün. Bu sayı bazen 70, bazen 80'e doğru da gidiyor.


Süt tatlılarıysa, muhallebi, sütlaç, kazandibi, tavukgöğsü, keşkül ve güllaçtır. Keşkül, davet-ziyafet yemeği olarak başta gelmiştir sofralarda. Kazandibi ve tavukgöğsü uzun süre çarşı imalatı olarak yapılmıştır. Güllaç ise, ramazan sofralarının baş tatlısıdır. Malzemesi çarşılarda hazır satılır., evlerde evin hanımı sütle pişirir güllaç tatlısını. Azıcık ılık sütün içinde gelir sofralara. Kaymağıyla beraber.


Ramazan sofralarının en saygı gören tatlısı, tabii güllaçtı. Günümüzde güllacı seven, pişirmesini bilen kimse kaldı mı bilemiyorum. Ama yemek ve tatlı seçiminin ustası olanlar yine de keşküle dayanamıyorlar. Süt tatlılarından en duyarlılarından biri olan keşkül Ankara'nın son Osmanlılarından olan rahmetli Vehbi Koç ile babamın, en sevdiği tatlısıydı. Bütün bunlar unutulup gidiyor. Ne yazık ki sofralarımızın şimdi yabancı sofralara dönüştü. En azından Konya'nın "etli ekmeği" İtalya'nın pizzası oldu sanki.


Amaa.. Osmanlı sofralarının en yaygın tatlısı aşuredir. Aşure, bir tören tatlısıdır. Genellikle muharrem ayının onu ile yirmisi arasında yapılır. Bu tarihin Kerbela Vak'ası günleri ile ilişkisi olduğu söylenir. Söylencelere göre Nuh Tufanı'nın bitiminde, gemideki yolculara, kilerdi kalan son yiyecekler bir araya getirilerek yapılan ve kurtuluşun kutlandığı son yemekte yenilen aşure kırk türlü malzemeyi içerir. Eski günlerin evlerinde bu kırk türlü malzeme okumalarla konurmuş kazanlara, tencerelere. İlahiler okunarak karıştırılırmış uzun süre. Ve sonra, hemen her Osmanlı evinde bulunması âdet olan büyük aşure sürahileriyle komşulara dağıtılırmış, aşurenin bir kısmı.
Bu ünlü tatlının başka hikayeleri de var. Muharrem ayının onuncu günü Adem baba ile Havva anamızın ilk tanıştığı günmüş. İlk aşure bu gün için pişirilmiş.
"Hayır öyle değil" diyenler de var. Onlara göre ise aşure, Adem'le Havva'nın cezalandırılıp yeryüzüne indirilmelerinden sonra (Hani Havva Ana Adem Babaya izinsiz ilk elmayı yedirmişti ya...) İşte bu nedenle dünyaya cezalı olarak yollanmışlar. Ama bir gün Tanrı onları affetmiş. İşte o affın müjdesi olarak pişirilmiş ilk aşure...
Biz bu nefis, ama yapımı hayli zor tatlıyı bir af tatlısı olarak değil, tatlıların şahı olarak çok seviyoruz, kim icad ettiyse Tanrı ondan razı olsun.


VE DE HELVALARTemel malzemeleri un ya da irmik, yağ, şeker, süt, kaymaktır.
Doğumlarda, ölümlerde, askere giderken, hac dönüşünde, okula başlayan çocuklar için, yeni bir eve sahip olunca, okul bitince, yağmur dualarında, kuzunun sütten kesilme günü olan "yoğurt bayramı"nda, "çiğdem düğünü"nde (ilk çiğdemin görüldüğü gün) Osmanlı evlerinde kesinlikle çeşitli helvalardan biri yapılır ve eşe dosta dağıtılır.


RAMAZAN SOFRALARITürkler arasında 11 ayın bir sultanı diye anılan Ramazan ayının kendine özgü pek çok töresi vardır. Biz burada sadece bu törenin sofrasından söz edebileceğiz. Ramazan günlerinde de sofraların her gün iki türlüsü kuruluyor. Bir iftar sofrası. Öbürü sahur sofrası. İftar sofrası, saati belli olan ve akşam saatlerinde açılan sofradır. Genelde oruç açma zamanını ve sofraya daveti şehirlerde ve kasabalarda toplar patlatarak haber verirlerdi insanlara. Top sesini duyanlar aile sofralarının töresine uyarak yerlerine otururlar ve oruç açarlardı. Yani bütün günü hiçbir şey yemeden geçirenler oruç bozarlardı. Ya birkaç yudum suyla. Ya bir zeytinle. Ramazan sofralarının ilki olan iftar sofrası iki aşamalıdır. Birinci aşama "İftariye" denilen ilk fasıl, ikincisi de yemeklerin yendiği ikinci fasıl. İftariye, açlığın verdiği hızla yemeklerin üstüne atılmayı önlemek üzere tertiplenmiş çerez sofrasıdır bir anlamda. Küçük tabaklarda ve sahanlarda reçeller, peynirler, zeytinler ve benzeri yiyeceklerden teker teker alınır. Bunların yanında fırınlardan yeni çıkmış pideler vardır.


İftar sofrası bittikten sonra bir anda kaldırılır. O sıra akşam namazının okunma sırasıdır. İsteyenler ezanla gelen sese uyarak akşam namazını kılar. Sonra, yeniden hazırlanmış olan sofranın başına oturulur. Çorbadan sonra araya giren yemek normal sofralarda pek olmayan yumurtalı pastırmadır. Yalnız pastırma da olabilir. Bu pastırmanın pişiriminde bazı özellikler vardır. Soğanlı pişmesi gibi.


Saray sofralarında hemen her ramazan günü var olan pastırma evlerde her gün olur muydu bilemiyorum.


Sonra gelen yemekler etle başlar ve genel olarak güllaçla biter.


Belli saatlerde yenen sahur yemeği ikinci ve orucu karşılama yemeğidir. Sabaha karşı yenir. Bu yemeğin misafiri olmaz. Ev halkı arasında yenir. Gündüz, insanı susatmayacak, ama tok tutacak yemekler yapılır. Sahur sofrasında mutlaka hoşaf olur. Pilav, makarna, börek türleri bu yemeğin tutucu yemekleridir.
Hıdırellez gibi, bayram günleri gibi, ailede ölüm ayı gibi, düğünler, sünnetler gibi sayılı özel günlerde bazılarının özel bir yemeği vardır, o da pişirilir. Ama her zamanki yemek listelerinden seçmeler yapılır. Özel gün yemekleri ve tatlıları içinde dikkati çeken en önemli yemek helvadır. Doğum, ölüm, gurbetten gelme, gurbete gitme, sünnet, hastalıktan kurtulma gibi pek çok olayda... ya bir kazanç ve hoşluk sonnuda ya da bir kayıp ve keder nedeniyle Osmanlı evlerinde mutlaka helva pişer ve eşe dosta ya helva dağıtılır ya da helvaya davet edilirdi.


Neden helva? Bunu bilemiyorum. Ama bu törenlerin baş oyuncusu bakıyorum her zaman HELVA.


Osmanlı İmparatorluğuna ilk İngiliz büyük elçisi olarak gelen Sir Edward Burton'un İstanbul'da şerefine verilen ilk ziyafetin raporunda Kraliçeye yazdıkları için şunlar da var:


-Yaklaşık yüz türlü yemek saymış.
-Gül şerbetinin nefis lezzetini unutamıyormuş.
-Yemek bitince ellerini buhur suyu denilen, içinde öd ağacı, misk, sandalağacı ve çiçek suyu bulunan çok güzel kokulu bir suyla yıkamışlar.


Bir de: Her padişah, her ramazanda her on yeniçeriye bir büyük tepsi olmak üzere baklava yaptırıyor. Her tepsiyi iki yeniçeri saraydan alarak yeniçeri ocağına getiriyor. Ertesi gün bu gümüş tepsiler ve üstüne örtülen futalar saraya gönderiliyor. Yeniçeriler, yönetimden memnunsalar tepsilerdeki baklavaları kabul ediyorlar ve bitiriyorlar. Ama memnun değilseler, baklavalar olduğu gibi geri gönderiliyor. İşte böyle efendim.

Yöresel Anadolu Mutfağı



YÖRELERE GÖRE TÜRK MUTFAĞI


Yemek çeşitleri, yapımı, kullanılan malzemeler, Anadolu’da bölgeler arasında geniş bir farklılaşma gösterir.Güneydoğu illerinde hamur tatlıları çok yaygındır. Fıstıklı, ağır tatlılar bu yörede çok popülerdir.Ayrıca baharatlı kebaplar da yörenin belirgin özelliğidir.Kısır, içli ve çiğ köfteler de yine bu yörenin karakteristik yiyeceklerindendir.


Batı Anadolu’da bitkilerden (Yeşillikli) yapılan yemekler yaygındır.Sütlü tatlılar, İstanbul ve Ege yöresinde çoktur.Karadeniz’de, Ege’de, Marmara’da su ürünlerinden balık tüketilir. Fındık, birçok yemeğin, tatlının yapımında kullanılır.


İç ve Doğu Anadolu’da tahıl ve hamur işleri, fırınlı, pirinçli yemekleri daha yaygındır. Zeytinyağı Doğu Anadolu’da popüler değildir.Ayrıca her bölgenin kendine özgü özel yemekleri vardır ki bu, diğer yörelerde görülmez.Örneğin Çukurova kentlerinde sevilen bir ‘Humus’ yemeğini diğer yöreler halkı bilmez."Meftune", sadece Diyarbakır’da yapılan bir yemektir."Çiğköfte" yi Urfalılardan lezzetli yapan yoktur.


Ükemiz, coğrafi bölgelere göre farklı kültürel özellikler gösterir. Öyle ki, Anadolu, bir kültür mozayiğidir. İşte farklı yöreler yemek alışkanlıklarında da farklılık gösterir. Türkler Anadolu’ya yerleştiklerinde daha önce yaşayan insanların beslenme sistemlerinden etkilenmişlerdir.


Türkler, Orta Asya’dan konserve türündeki yiyeceklere ilişkin kültür ürünlerinden yoğurt, pastırma, bulgur ve tarhanayı Anadolu’ya getirmişlerdir. Bu yiyecekler tamamen Türk buluşudur. Esasen bunlar, Türklerin göçebelik, hayvancılık ve tarıma dayalı sosyo-ekonomik yapılarının gereği olarak yaratılmış kültür ürünleri idi.Türkler Orta Asya’da şu yiyecekleri biliyorlardı:


Sebze: Havuç, kereviz, salatalık, patlıcan, marul, soğan, ıspanak, turp.
Meyve: Elma, armut, erik, ayva, üzüm, kavun.
Tahıl-Baklagiller: Arpa, buğday, bakla, mercimek, çavdar.
Güneydoğu Yöremiz yemeklerinde Arap beslenme kültürünün etkisi fazladır. Bol baharatlı yiyecekler, özellikle acı biberin kullanımı, başlıca örneklerden birisidir.


Akdeniz çevresi besinleri de farklıdır.Fasulye, nohut, mercimek, bezelye, susam gibi kuru baklagiller, lahana, karnabahar, maydanoz, kuşkonmaz gibi sebzeler Akdeniz çevresinde yaygındır.Demek ki, sebze kültürü bu yörenin egemen yiyeceklerini oluşturur.


Et, genellikle kıyma olarak köfte yapımında ve kebaplarda kullanılır. Özel günlerde ise arabaşı, sütlü çorba, humus, kısır, keşkek ve künefe özel gün yiyecekleridir.Anadolu’da Hitit ve Bizans kültürlerinin etkisi yiyeceklere yansımıştır.Anadolu’ya gelirken İran kültüründen de etkilenmiştir.


Karadeniz yöresi halkının beslenmesinde başlıca yiyecekler; hamsi, mısır ekmeği ve mısır yemekleri, karalahana, patates ve fasulye önemli bir yer tutar. Hamsili pilav, sütlaç, tutmaç çorbası, ovmaç çorbası, çerkez tavuğu, un ve irmik helvası, özel gün yiyeceklerini oluştururlar.


İç Anadolu yöresi halkının yiyecek kültüründe buğday ürünü un (çeşitli hamur işleri) ve bulgur başta gelir. Koyun eti, yoğurt, patates ve sebzeler (patlıcan, taze fasulye) önemli bir yer tutar.Özel günlerde kuzu tandır, bulgur pilavı, nohutlu yahni, su böreği, mantı, un helvası, sütlaç yapılır.Gözleme, en sevilen hamur işi yiyecektir.Kayseri mantısı ise dillere destandır.
Ege yöresinde başta börülce, pırasa, patlıcan olmak üzere sebzeler diğer yörelerden daha çok kullanılır. Çeşitli otlar da bolca tüketilir. Ege yemek kültürünün temelini zeytin yağı oluşturur. Etli yemekler, sebzeler, pilav, dolmalar, tamamen zeytinyağlı olarak pişirilir.Salata ve haşlanmış otlar üzerine zeytin yağı ve limon konulur.Kahvaltıda genellikle zeytin ve zeytin yağı bulunur.


Taze zeytin yağının üzerine karabiber, tuz ve istenirse kekik serpilir.Kızarmış ekmek ya da taze ekmek içine banarak tulum peyniri ile yenmesi çok popülerdir.Kalp ve damar hastalıklarına karşın en iyi çare zeytinyağıdır.


Keşkek, patlıcan böreği, mercimekli bükme, katmer, çeşitli yahniler, gözleme, özel gün ve yemeklerin başında yer alır.


Güneydoğu Anadolu halkında mercimek ve bulgur çok tercih edilir. Et genellikle kıyma olarak kullanılır. Çiğ köfte, içli köfte, mercimek köftesi en yaygın türlerdir. Özel günlerde çiğ köfte, içli köfte, yuvarlama, yoğurtlu ufak köfte ve baklava başta gelir.


Doğu Anadolu yöresinde buğdaydan yapılan un, yarma ve bulgur başta gelir.Yoğurt ve peynir, süt ürünleri arasında en çok tüketilendir.Et de çok sevilir fakat ekonomik zorluklar nedeniyle fazla türetilmez.Tereyağı yerine de margarin kullanılır olmuştur.Ama hayvansal yağ çok kullanılır. Özel günlerde etli, kuru baklagiller, yahniler, yoğurtlu çorbalar, kete, pişi ve kadayıf yapılır.

Geleneksel Anadolu Mutfağı



GELENEKSEL TÜRK MUTFAĞI


Dünyanın sayılı mutfaklarından (çin, İtalyan, Fransız, Meksika) biri olan Türk mutfağı, Türkiye’nin ulusal mutfağıdır. Yöreden yöreye farklılaşan ürünleriyle Osmanlı mutfağının mirasçısı olan Türk mutfağı, balkan ve Ortadoğu mutfaklarını etkilemiş aynı zamanda bu mutfaklardan da etkilenmiştir. Beslenme biçimleri içinde bulunduğu kültürel coğrafi ekolojik ekonomik ve tarihsel sürece göre şekillenen türk mutfağında Selçuklu ve Osmanlı imparatorluğunun saraylarında gelişen yeni tatlar, bu kültürün zenginleşmesine önemli katkılar sağlamıştır.


81 ili kapsayan lezzet haritasına göre, Türkiye, 2 bin 205 çeşit yöresel yiyecek ve içecekten oluşan zengin mutfağa sahiptir. Türk mutfağında 291 çeşit yemek tatlı ve içecek ile en zengin mutfağa sahip olan ilimiz Gaziantep’tir.


Ulusal ve bölgesel kalkınma açısından bakıldığında türk mutfağının sağladığı avantajlar ekonomik bir fırsata dönüştürüldüğünde ulusal ve bölgesel anlamda önemli bir katma değer sağlayacağı gözden kaçırılmaması gereken bir gerçeklik olarak öne çıkmaktadır.
Türk mutfağı yörelere göre farklılıklar gösterir. Karadeniz mutfağı, Güneydoğu mutfağı, Orta Anadolu mutfağı gibi birçok yöreler kendilerine ait zengin bir yemek haznesine sahiptirler.


Türk mutfak kültürünü incelerken, Türklerin 10. ve 11. yüzyıllara dayanan Orta Asya geçmişinden günümüze uzanan derin bir tarihsel süreçle karşılaşırız. Göçebe mutfak kültüründen, Anadolu’ya, Selçuklu mirasından, Bizans Geleneğine, İran-Abbasi mutfak geleneğinin etkilerinden ve uzun Osmanlı geçmişine, ve bu geçmiş içinde cemaat mutfakları ile olan alışverişe bugün tanımladığımız Türk mutfağı yüzyıllar boyunca değişerek, zenginleşmiş ve olgunlaşmış büyük bir kültürel mirastır.15. yüzyılda İstanbul’un fethi ile başlayan bir süreç içinde 19. yüzyıl sonlarına kadar gelişen Osmanlı Saray Mutfak Kültürü geleneğinde kuzu ve koyun etiyle hazırlanan kebap, yahni, külbastı, kızartma ve köfteler, pirinç pilavının envai çeşitleri, tahıl ve baklagillere dayanan et suyu ile pişirilmiş çorbalar, yaş ve kuru meyveler ile hazırlanmış hoşaf, şerbet, şurup, reçel, çevirmeler, börek çeşitleri, etli dolmalar, sebzeler ile hazırlanan bazı tencere yemekleri, tavuk ve balık ile hazırlanan kebap, yahni ve külbastılar,- helva çeşitleri, sütlü tatlılar, baklava, güllaç ve kadayıfları görürüz.

Yemekler her zaman sadeyağ yani tuzsuz tereyağı ile pişirilmektedir. Baharat kullanımı Ortaçağ Avrupa‘sında ya da Hint mutfağında olduğu kadar olmasa de oldukça yaygındır. Erken dönem Osmanlı Saray mutfağında kullanımı daha yaygın olan kuru ve yaş meyvelerin baharat olarak et ve pilavlarda kullanımı 19. yüzyıl mutfak geleneğinde azalmıştır.

Et çeşitleri içinde dana eti tercih edilmemekte mevsimi ise kuzu diğer zamanlarda ise koyun eti kullanılmaktadır yemeklerde. Tavuk ve piliç gibi kümes hayvanlarının yanı sıra güvercin, keklik, kaz, bıldırcın, ördek ve 18. yüzyıldan itibaren Amerika menşeli hindi saray mutfak geleneğinde zengin sofralara sunulan ayrıcalıklı tatlar arasındadır. Bazı araştırmacıların savunduklarının aksine balık Osmanlı Saray mutfağında Sultan ve çevresinin severek tükettiği lezzetlerin içinde yer almaktadır.

Domates ve domates salçası Osmanlı mutfak geleneğinde yoktur. Colombus’un Avrupa’ya kazandırdığı lezzetler içinde bugün Akdeniz mutfağı için çok önemli yere sahip olan domates Osmanlı mutfağına 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra girmiştir. Türk mutfağında sevilerek çok kullanılan domates ve domates salçası kullanımı 20. yüzyıl başlarında başlayan bir yeniliktir.

Tencere yemekleri geçmişte koruk, limon suyu, nar ekşisi, ve tabii ki soğan ve çeşitli baharatlar ile tatlandırılırdı. Saray mutfaklarında sıradan halkın tükettiği bulgur yerine pirinç, bal- pekmez yerine şeker, esmer ekmek ve yufka yerine beyaz mayalı ekmek çeşitleri tüketilirdi. Domates, fasulye, patates, hindi, kakao, mısır, bazı kabak çeşitleri Amerika kıtasının keşfinden sonra, yani 15. yüzyıldan sonra Osmanlı mutfağına girmiştir. Hemen değil 18. ve 19. yüzyıllarda.

19. yüzyılda batıya açılan Osmanlı Sarayı, mutfak kültüründe de Avrupa’dan etkilenmiştir. Önceleri sofra adabında yenilikler benimsenmeye başlamış, sini yerine masa, minder yerine sandalye, ortak kullanılan tabak yerine bireysel tabak ve beraberinde çatal, bıçak ve su takımları saray ve konaklarda yer almaya başlamış. Yemek odaları Sultan Abdülhamit döneminde yaygınlaşmaya başlamıştır. Avrupa kültürü Osmanlı Mutfağını da etkilemeye başlamıştır 1850’lerden sonra. Osmanlı sarayında başka bir yenilik olan 19. yüzyıl sonuna ait mönülerden gözlemlediğimiz kadarıyla Fransız yemekleri Türk yemekleri ile bir arada sunulmaya başlanmıştır bu dönemde. Eş zamanlı olarak Osmanlı yemek kitaplarında rozbif, biftek, omlet, alafranga gevrek, pate, garnitür, sos gibi Avrupa kökenli yemek tarifleri yayınlanmıştır. Alafranga tatlar zaman içinde Türk mutfak geleneğine eklemlenmiş çoğu zaman yeni bir biçimde yorumlanarak yemek tarifleri arasında bugün alıştığımız lezzet kalıpları içinde yer almıştır.

Son elli, altmış yıl klasik Türk mutfak geleneğinin yapısının değişimi üzerinde çok etkili olmuştur. Sanayi toplumunun gereklilikleri ve getirdikleri, beslenme biliminin ortaya çıkışı ve gelişimi tüm dünyada olduğu gibi klasik Osmanlı-Türk mutfak geleneğini de etkilemiştir. Örneğin geçmişte tercih edilen tereyağ ya da “sade yağ” yerini önce margarine daha sonraları zeytinyağı ve diğer sıvı yağlara terk etmiş; küçümsenen dana eti kuzu ve koyun etinin yerini almış; zenginliğin göstergesi beyaz ekmek yerini tercihen doğal köy ekmeklerine bırakmıştır.

ÇORBALAR

Çorba özellikle kış aylarında Türk mutfağının vazgeçilmez bir parçasıdır. Mercimek Çorbası, Ezogelin Çorbası, Yoğurt Çorbası ve Tarhana Çorbası en çok tercih edilen çorbalardır. Ancak Türk mutfağı bunların yanı sıra sayısız miktarda çorbalar içerir. Etler, Sebzeler ve baklagiller genellikle çorbaların ana malzemeleridir. Et suyu, un, yoğurt ve şehriye bu malzemeleri çorba haline getirmek için kullanılır.

İşkembe Çorbasının alkollü içkilerin neden olduğu baş ağrısına iyi geldiği inancı yaygındır. Özellikle şehirlerde yer alan işkembeci lokantaları geç saatlere kadar açık kalarak müşterilere işkembe çorbası servisi yaparlar.

Çorba çeşitleri:
Arabaşı, Bahçıvan Çorbası, Balık Çorba, Bamya Çorbası, Bulgur Çorbası, Börek Çorbası, Çatal Aşı, Düğün Çorbası, Düğür Çorbası, Ekşili Çorba, Ezogelin Çorbası, Fasülye Çorbası, Hamsi Çorbası, Harput Çorbası, Hamur Çorbası, Helle Aşı, Herle çorbası, Ispanak Çorbası, İşkembe Çorbası, Karalahana Çorbası, Köylü Çorbası, Kuru Tarhana Hazırlanışı, Mantar Çorbası, Oğmaç Çorbası, Patates Çorbası, Tandır Çorbası, Tarhana Çorbası, Tavuklu Şehriye Çorbası, Toğga (Toyga) Çorbası, Tutmaç Aşı, Yüksük Çorbası, Şafak Çorbası, Sebze Çorbası, Yayla Çorbası, Yeşil Mercimek Çorbası

ET YEMEKLERİ

Türk mutfağındaki et yemeklerinin çoğu kebaplar, köfteler ve sulu et yemekleri türündeki yemeklerdir. Türk mutfağında etler başlıca 4 değişik yöntemle hazırlanır:

- Odun veya kömür ateşi üzerinde Izgara yöntemi (Kebaplar, ızgara köfteler)
- Kızartma yöntemi (Kavurmalar, kızartma köfteler)
- Fırın yöntemi (Güveçler)
- Tencere yöntemi (tencere içinde kapalı olarak pişen et yemekleri)

Kebaplar, genellikle lokantalarda yenen ve ızgara yöntemiyle hazırlanan yemeklerdir. Kebaplar arasında döner kebap ve türevi İskender kebabı, Adana kebabı, Şiş kebabı, Urfa kebabı en sevilen kebaplar arasındadır.

Köfteler kıymanın, ekmek içi, soğan ve çeşitli baharatlarla yoğrularak pişirilmesi yoluyla yapılan yemeklerdir. Izgara, fırınlama, kızartma veya sulu yemek olarak yapılabilir. İnegöl Köftesi ve Sultanahmet Köftesi yurt çapında en çok sevilen köfteler arasındadır.

Sulu et yemekleri arasında Güveç, Kağıt Kebabı ve çeşitli Türlü ve Yahniler sayılabilir. Ayrıca Türk mutfağında çok sayıda balık, tavuk ve sakatat yemekleri mevcuttur.

Et yemeği çeşitleri:
Adana Kebabı, Ayvalı Tas Kebabı, Ayvalı Yahni, Bahçıvan Kebabı, Bitlis Köftesi, Buğu Kebabı, Ciğer Sarma, Ekşili Ufak Köfte, Elbasan Tavası, Harput Köftesi, Hasan Paşa Köftesi, Izgara Köfte, Kaburga Dolması, Kadınbudu Köfte, Kayseri Köftesi, Kağıt Kebabı, Koyun Kol Sarma, Kuzu Kapama, Orman Kebabı, Patates Köftesi, Patlıcanlı Kebap, Patlıcanlı Köfte, Sarmısaklı Köfte, Sıkma Köfte, Simit Kebabı (oruk), Sini Köftesi, Tas Kebabı, Terbiyeli Köfte, Terbiyeli Köfte Pirinçli, Yeşil Soğanlı Et, Yoğurtlu Bulgur Köftesi, Yoğurtlu Ufak Köfte, Yumru Köfte, Yuvarlama, Çöp Kebabı, İncik Yahnisi, İzmir Köfte, İçli Patates Köftesi, Şeftali Kebabı, Şiş Köfte, Şiş Kebabı, Tandır Kebabı

SEBZE YEMEKLERİTürk mutfağı sebze yemekleri açısından çok büyük bir çeşitliliğe sahip bir mutfaktır. Dolmalar ve sarmalar, etli sebze yemekleri, kızartma sebzeler ve zeytinyağlıların sayısız çeşitleri mevcuttur.

Dolmalar ve sarmalar hem etli hem de etsiz (Yalancı Dolma) olarak hazırlanabilirler. Etki dolmalar kıyma, pirinçi soğan ve domatez salçası içerirler. Yalancı dolmalar ise pirinç, soğan, kuş üzümü ve çam fıstığı kullanılarak yapılır. Lahana ve asma yaprağı sarmaları hazırlamak için kullanılır. Dolmalar için en çok kullanılan sebzeler biber, kabak, domates, patlıcan ve soğan gibi sebzelerdir.

Etli sebze yemekleri kıyma ve parça etin sebzelerin yanısıra pişirilmesi yoluyla hazırlanırlar. Etli fasulye, karnıyarık, patlıcan musakka, etli kabak, etli bezelye, etli türlü, etli mercimek ve nohut, etli ıspanak, lahana ve pırasa dahil çok sayıda yemek mevcuttur.

Birçok sebze kızartılarak ve ızgara yöntemiyle pişirilebilir. Patlıcan kızartma, kabak kızartma, biber, domates, havuç ve mücver çok sevilen kızartma çeşitleri arasındadır. Ayrıca zeytinyağlılar Türk mutfağında kendine has bir yer kaplar. Bu yemekler bazan daha ucuz olan diğer sebze yağlarıyla da hazırlanabildikleri halde zeytinyağlılar olarak bilinirler. Zeytinyağlı taze fasulye, fasulye pilaki, zeytinyağlı dolma, zeytinyağlı enginar ve bakla bu sınıfa giren yemekler arasındadır.

Türk mutfağındaki sebzeler arasında patlıcan çok özel bir önem taşır. Patlıcan sebze olarak dünyanın birçok ülkesinde yendiği halde çeşitlilik açısından Türk mutfağını dünyanın en çok patlıcan yemeğine sahip mutfak olarak saymak bir abartma sayılamaz. Türk mutfağında patlıcan dolma, kızartma, musakka, pilav, salata ve ızgara dahil sayısız patlıcan yemeği mevcuttur.

Sebze yemeği çeşitleri:Biber Dolması, Damat Dolması, Domates Dolması, Ekmek Dolması, Ekşili Dolma, Ekşili Kış Dolması, Kabak Dolması, Kereviz Dolması, Lahana Sarması, Pırasa Sarması, Soğan Dolması, Kabak Çiçeği Dolması, Nohutlu Patlıcan Dolması, Pekmezli Ayva Dolması, Patlıcan Dolması, Şekerli Ayva Dolması, Şalgam Dolması, Yaprak Sarması, Dolma ve Sarmalar, Alinazik, Etli Taze Fasulye, Fasulye Dible (zetyinyağlı pirinçli fasulye), Hünkar Beğendi, Kabak Bayıldı, Kabak Musakka, Karnıbahar Musakka, Kıymalı Bezelye, Kıymalı Kapuska, Kış Türlüsü, Patlıcan Musakka, Sirkeli Patlıcan, Sirkeli Pırasa, Terbiyeli Etli Pırasa, Zeytinyağlı Kereviz, Zeytinyağlı Pırasa, Zeytinyağlı Taze Fasulye, Zeytinyağlı Şalgam, Zetyinyağlı Enginar, Zeytinyağlı Havuç, İmam Bayıldı, Şalgam Musakka, Zeytinyağlı Bakla, Zeytinyağlı Yer Elması, Karnıyarık, Kıymalı Ispanak, Mücver, Etli Kuru Bamya, Etli Kuru Fasulye, Güveç, Zeytinyağlı Barbunya Plaki, Etli Nohut, Mercimek Köftesi, Mercimekli Ispanak Başı, Mercimekli Kabak, Yeşil Mercimek Plaki, Pastırmalı Kuru Fasulye, Etli patlıcan

HAMUR İŞLERİ

Lahmacun, pide ve börekler Türk mutfağının en sevilen hamur işleri arasındadır. Ayrıca pilav ve makarnalar da bu sınıfa katıldığında çok geniş bir çeşitlilik ortaya çıkar.

Lahmacun ve pideler genellikle lokantalarda fırınlama yöntemiyle hazırlanırlar. Bu yemeklerin çok sevilmesi nedeniyle bu konuda ihtisaslaşan lahmacun ve pide salonları ortaya çıkmıştır.

Börekler ise hem evde hem de lokantalarda hazırlanabilir. Çok sayıda çeşidi olan börekler Fırınlama veya kızartma yöntemleriyle hazırlabilirler. Gene börek konusunda ihtisaslaşmış börek salonları mevcuttur. Kıyma, peynir ve ıspanak en yaygın börek içleri arasındadır. Evlerde hazırlanan börek hazır yufka veya undan açılan yufka kullanılarak hazırlanır. Hazırlaması oldukça zahmetli olan Su böreği ise açılan yufkanın suda kaynatılmasından sonra kullanılmasını gerektiren bir börek türüdür.

Hamur işi çeşitleri:
Alt-üst böreği, Bohça böreği, Cevizli çörek, Cizleme, Domatesli gözleme, Etli ekmek, Etli pide, Fırında tavuklu mantı, Göbete böreği, Hamsili börek, Havuçlu gözleme, Haşhaşlı nokul, Ispanaklı gözleme, Ispanaklı börek, Ispanaklı Tandır böreği, Ispanaklı Yufka böreği, Kabak kış böreği, Kabaklı Yufka böreği, Katmer, Kete, Kıymalı gözleme, Kıymalı Yufka böreği, Kıymalı Tandır böreği, Lahmacun, Mantı, Mercimekli bükme böreği, Mercimekli mantı, Nohutlu ekmek, Nokul, Paşa mantısı, Peynirli gözleme, Peynirli pide, Peynirli sigara böreği, Peynirli Yufka böreği, Pırasalı Yufka böreği, Poğaça (Peynirli, Kıymalı, Etli, Sade), Puf böreği, Pişi, Saçaklı mantı, Su böreği, Yeşil zeytinli çörek, Çıplak börek (kabak böreği), Çörek ve çeşitleri, Kek ve çeşitleri, Pasta ve çeşitleri, Ekmekler (Tandır, Bazlama, Katmer, Kuru meyveli)

İÇECEKLER

Dünyanın her yerinde sevilen gazlı içecekler, bira ve meyve sularının yanısıra Türk mutfağının kendine has içecekleri de mevcuttur. Yoğurdun sulandırılmasıyla yapılan ayran tamamen Türkiye'ye özgü bir içecektir. Bunun dışında boza, şalgam suyu ve şerbet te Türkiye'nin kendine özgü soğuk içecekleri arasındadır.
Sıcak içecekler arasında Türk kahvesi ve Türk çayı özel bir yer kaplar. Türk kahvesi kabaca çekilmiş kahvenin cezve denilen uzun saplı kaplar içinde pişirilmesiyle hazırlanır. Dünya çapında ün kazanmış olan Türk kahvesi fincan denilen küçük bardaklar içinde servis edilir. Türk çayı günümüzde tercih edilme açısından kahvenin tahtına oturmuş bir sıcak içkidir. İki parça çaydanlık veya semaver kullanılarak toz çaydan hazırlanır. İnce belli çay bardaklarında servis edilir. Türk çayı da hazırlanma yöntemi nedeniyle dünya çapında bir ün kazanmıştır.


Alkollü içkiler arasında rakı Türk mutfağında en çok tercih edilen içkidir. Üzümden elde edilen alkolün anason tohumu ile iki veya üç kez damıtılmasından elde edilir. Türk mutfağının geçmişi çok eskilere dayanan tarihsel alkollü içkisidir. Rakının çok arkasında gelmesine karşılık bira ve şarap ta giderek yaygınlık kazanmaktadır. Yerli üzümler kullanarak hazırlanan Türk şarapları lezzet ve çeşitlilik açısından dünyada adlarını duyurmaya başlamıştır.


İçecek çeşitleri:
Kımız, Ayran, Kefir, Şalgam suyu, Gül Şurubu, Limonata, Salep, Türk Kahvesi, Mırra, Boza, Türk çayı, Pekmez, Şerbet, Nogay çayı
TATLILAR

Türk mutfağı tatlılar açısından çok zengin bir dünya mutfağıdır. Türk tatlıları çok geniş bir çeşitlilik gösterirler. Baklava, kadayıf, lokma gibi hamurlu tatlılar, muhallebi, keşkül, kazandibi gibi sütlü tatlılar, hoşaf ve kompostolar, revani, helva, aşure ve Kabak Tatlısı gibi tatlılar geniş bir yelpazeye sahiptirler.

Baklava Türk mutfağının en tanınmış tatlıları arasındadır. Çok ince açılmış yufkanın arasına fındık, ceviz veya antep fıstığı konarak pişirilmesinden sonra bir şerbetle tatlandırılması yoluyla hazırlanır. Tel kadayıf ise çok ince teller halinde satılan hamurla hazırlanır ve baklavanın içine benzer içlerle doldurularak fırında kızartıldıktan sonra şerbetle tatlandırılır.

Sütlü tatlılar sütün şekerle kaynatıldıktan sonra nişasta, pirinç veya pirinç unu ile katılaştırılması yoluyla hazırlanırlar. Kazandibi ise muhallebi gibi hazırlandıktan sonra elde edilen tatlının bir tepside kızartılarak karamelleştirilmesi sonucu elde edilen ilginç bir Türk tatlısıdır. Tavuk Göğsü de sütlü bir tatlıdır, söz edilen bu malzemelerin yanısıra ince bir şekilde didiklenen tavuk etinin göğüs kısmını da içerir.

Revani, İrmik helvası gibi bazı tatlıların yapımında irmik kullanılır. Türkiye'deki dinsel inançlar arasında özel bir yeri olan aşure buğday, kuru üzüm, fasulye ve nohut gibi birçok bitkisel malzemeler kullanılarak hazırlanan bir tatlıdır. Kabak tatlısı balkabağının şekerle pişirilmesi yoluyla hazırlanır. Sonbahar ve kış aylarında tercih edilen Türk mutfağına ait bir tatlıdır.



Tatlı çeşitleri:Baklava, Tel kadayıf, Künefe, Ekmek kadayıfı, Tulumba tatlısı, Pekmez Helvası, Peynir Helvası, İrmik Helvası, Gaziler Helvası, Kağıt Helvası, Un helvası, Güllaç, Lokma, Pişmaniye, Kemal Paşa Tatlısı, Gebol, Sütlaç, Şekerpare, Aşure, Keşkül, Muhallebi, Kazandibi, Tavuk Göğsü, Sultan Tatlısı, Kabak Tatlısı, Armut Tatlısı, Ayva Tatlısı, Baba Tatlısı, Hoşmerim, Kalbura Bastı, Kayısı Dolması, Kaymaklı Elmasiye, Kar Helvası, Bici bici, Elma Kompostosu, Kayısı Hoşafı, Erik Hoşafı, Nevzine, Portakal Peltesi, Sarığı Burma, Revani, Vişne Hoşafı, Zerde, İncir Dolması, Lokum, Akide şekeri, Badem ezmesi, Şam tatlısı, Şıllık, Şöbiyet, Bülbül yuvası, Dilber dudağı

Edirne'den Endülüs'e



GÜNEYDOĞU ANADOLU MUTFAĞI


Güneydoğu Anadolu mutfağında buğday ve bulgur en çok kullanılan malzemelerdir. Bunun yanında nohut, mercimek, pirinç gibi bakliyat da yaygın olarak kullanılır. Süt ürünleri ve kırmızı et, bölgenin diğer önemli mutfak malzemeleridir. Kırmızı et olarak daha çok koyun eti tercih edilir. Bu besin ürünleri değişik baharatlar, acılı ve salçalı malzemelerle karıştırılarak çok çeşitli yemekler yapılır. Bölge mutfağı Türkiye’de kebap türleri, çiğ köfte ve lahmacunla simgeleşmiştir. Etli-bulgurlu köfteler, kebaplar, çorbalar, etlisebzeli yemekler bölge mutfağının zengin yemek çeşitlerini oluşturur. Yoğurdun pişirilerek et, sebze ve tahılla karıştırılmasıyla yapılan yemek çeşitlerine rastlanır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi mutfağında çörek ve ekmek çeşitleri, pekmezden elde edilen yiyecekler, tatlılar, piyaz ve salatalar her kentte değişik biçimlerde yapılır. Bu durum beslenme tarzının “üretilenin tüketilmesi” şeklinde olması ile bağlantılıdır.


Et ve Et YemekleriGüneydoğu Anadolu Bölgesi’nde hayvancılık temel geçim kaynaklarından biridir. Bu durum bölge mutfağında et ürünlerinin yaygın olarak tüketilmesine yol açmıştır. Güneydoğu Anadolu’da yapılan kebaplar lezzetinden dolayı Türkiye’nin hemen her yerine yayılmıştır. Kebaplık etler, baharatlar ve acılı-ekşili karışımlarla terbiye edilir ve daha çok kömür ateşinde pişirilir. Kebap olarak pişirilen et, kıyma ve kuşbaşı olarak kullanılır. Kebaplar, sebzeli, meyveli ve sade olarak pişirilebilir. Bölge mutfağında et, sebze ve meyvelerle karıştırılarak yahni ve dolmalarda da bolca kullanılır. Bölgede pişirilen belli başlı kebap türleri şunlardır: Kemeli tike kebabı, yenidünya kebabı, patlıcan kebabı, yoğurtlu kebap, büryan, haşhaş kebabı, soğanlı kebap, domatesli kebap, alinazik. Belli başlı etli yemekleri ise kelle paça, incik haşlaması, paşa köftesi, frenk tavası, soğan tavasıdır.

PilavlarGüneydoğu Anadolu bölgesi’nin mutfağında buğday ve buğday ürünleri çok önemli bir yer tutar. Pilavlar bölge mutfağının vazgeçilmez yemeklerini oluştururlar. Bölgede pişirilen pilavlardan bazıları duvaklı pilav, şehriyeli pilav, mercimekli pilav, ciğerli pilav, meyhane pilavı, firikli pilav, mığrıbi pilavıdır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bütün kentlerinde yapılan çiğ köfte ve içli köfte de yörenin sembolü haline gelmiş İç pilav yemek türlerindendir.


ÇorbalarBölge mutfağında bulgurla ve mercimekle pişirilen çorbalar yaygındır. Ayrıca yoğurtlu çorbalar da Güneydoğu Anadolu mutfağında önemli bir yer tutar. Çorbalar sade suyla olduğu gibi, sütlü, ayranlı ve et sulu olarak da pişirilir. Lebeniye, alaca çorba, ezo gelin çorbası, dövmeli alaca çorba, yoğurtlu çorba, börek çorbası, keme çorbası, şiveydiz çorbası, tarhana çorbası bölgede pişirilen belli başlı çorba türleridir.


İsot ve salçaŞanlıurfa’nın ünlü kırmızı pul biberi isot, yemeklerde çok kullanılır. Domates ve bibersalçasının da yöre mutfağında önemli yeri vardır.


TatlılarGüneydoğu Anadolu’nun üzüm yetişen bölgelerinde üzümden elde edilen tatlı çeşitleri oldukça fazladır. Üzüm suyuna elma, ayva ve kış kabağı gibi meyveler katılarak reçel yapılır. Ayrıcaüzüm suyundan pestil ve sucuk gibi tatlılar da üretilir. Bölgede en yaygın görülen tatlı türü baklavadır. Özel günlerde tatlı olarak lokma ve helva yaygın olarak tüketilir. Bölge mutfağında sütlü tatlılar da geniş bir yer tutar. Tene helvası, top helvası, nişe bulamacı, şıllık, şöbiyet, bülbül yuvası, dolama, fıstık ezmesi, fıstıklı kadayıf, burma kadayıf, nuriye tatlı, zingil, revani, halbur hurma, küncülü akıt, şekerli leblebi, Mardin badem şekeri yörenin tatlılı yiyecek türlerini oluşturur.


MırraHazırlaması zor ve uzun, yöreye has bir kahve çeşididir. Meyan kökünden elde edilen meyan şerbeti (üstte) serinletici bir yaz içeceğidir.


Şabut balığıBüyük pullarla kaplı, iki çift bıyığı bulunan, kuyruk yüzgeci çatallı bir tatlı su balığıdır. 25-50 cm. uzunluğundadır. Sırtı koyu kahverengi, karnı kirli sarıdır. Beyaz etli, Dicle ve Fırat nehirlerinin en lezzetli balığıdır. Atatürk Barajı'nda üretimine başlanılmıştır.


MARDİN YEMEKLERİBaşlıcaları; Sembusek, Kızarmış İçli Köfte(irok), Kaburga Dolması, Zerde, Mercimekli Köfte (Bello), Çoban Çorbası (Lebeniye), Kavurma, Mevlüt Çöreği (Kliçe), Acı Kahve (Mırra), Kuzu Dolması, Tava Yemeği (Güveç), Şehriyeli Bulgur (Bırgıl), Mumbar Dolması, Patlıcan Kebabı (Maldum)


Bir çok kavimlere ev sahipliği yaptığı ve kervan yollarının kesiştiği bir noktada olması sebebi ile Mardin’deki yemek kültürünü de geliştirmiş ve yemek çeşitlerini de çoğaltmıştır. Güney ve Doğu Anadolu’nun bol baharlı, yağlı beslenme özelliği Mardin’de de görülmektedir. Yörenin en meşhur yemekleri, daha ziyade köylerde yapılmakla birlikte merkezde de yapılmaktadır.


Et ve süt ürünlerine hemen tüm yemeklerde rastlanır. Sebzenin beslenmedeki yeri oldukça sınırlıdır. Pazardan sağlanan biber, patlıcan gibi sebzeler kurutularak, domates de salça yapılarak kışa saklanır. Kavurma, sucuk, üzüm sucuğu yanında evde hazırlanan kışlık yiyeceklerin başında bulgur ve şehriye gelmektedir. En yaygın yiyeceklerden çiğ köfte ve pilavın ana öğe olması, bulguru beslenmede ön plana çıkarmaktadır. Çorbalık olarak hazırlanan dövme yanında, kullanım alanlarında bulgur çeşitlilik gösterir. Ayrıca acı kahve içme ve ikram etme geleneği Güneydoğu Anadolu illerinin bazılarında gelenek halindedir. Çoğu kez mevlüt, doğum, tebrik ve yaş günlerinde ikram edilir.


ŞANLIURFA YEMEKLERİUrfalılar asırlardan bu yana damak zevkinin en güzel örneklerini veren zengin çeşitte yemeklerle beslenmesini bilmişlerdir. Yöre yemeklerinin lezzetleri yanında besin değerleri de çok yüksektir. Yemek yapma becerisinin yanında yaptıkları yemekleri misafirleriyle paylaşmak geleneği bütün Anadolu insanına mahsus bir özelliktir. Ancak Urfalıların misafir sevme özelliğinin, hiç bir öğün misafirsiz yemeğe oturmayan Hz. İbrahim (A.S.)dan geldiği söylenmektedir. Halil İbrahim Sofrası herkesce bilinen bir deyimdir. Urfalılar bugün de misafir ağırlamak ve onlara çeşitli yemekler ikram etmekten büyük zevk duymaktadırlar. Toplu yemek yemenin verdiği hazzı tatmış bu insanlar, yaptıkları her türlü toplantıyı başta çiğköfte olmak üzere zengin yemek çeşitleriyle süslemişlerdir.


Urfada yemek yer sofrasında yenir. Sofrada önce büyükler yemeğe başlar, küçükler onları takip eder. Oburluk hiç bir zaman benimsenmeyen bir davranıştır. Yemek yeme sırasında konuşulmaz, kaşık sesi duyulmaz. Sofrada misafirin ulaşamadığı yemekler misafire ikram edilir, ısrarda bulunulur. Ev sahibi sofraya oturmaz, hizmet eder, misafir çok ısrar ederse sofraya oturur. Erkek misafirler ayrı, kadın misafirler ayrı sofralara otururlar ve böylece herkesin daha rahat etmesi sağlanmış olur. Yemeğin sonunda sofra duası okunarak kalkılır.


ÇorbalarAyran çorbası, hamurlu, pıt pıt, sarı şorba.


YemeklerÇağala aşı, pakla aşı, hıttı bastırması, soğan tavası, su kabağı, bütün balcan, sarımsak aşı, kaburga, isot çömleği, bamya çömleği, acır annaziği, sac kavurması, tatlı bamya, erik tavası, lolaz dürmüğü, saca basma, döğmeç, ekmek aşı, kenger aşı, semsek, has (marul) dolması, mimbar, acır bastırması, soğan tavası, ağzı açık, ağzı yumuk, pendirli ekmek, elma aşı, masluka, lebeni, boranı.


PilavlarKuzu içi, duvaklı pilav, üzlemeli pilav, meyhane pilavı, firikli pilav, ciğerli bulgur pilavı, baklalı bulgur pilavı, mığrıbi pilav.


KöftelerBasma köftesi, aya köftesi, lıklıkı köfte, dolmalı köfte, köfteli erik, tiritli köfte, yuvalak, kıyma, yumurtalı köfte, mercimekli köfte, firenkil köfte, yağlı köfte, etli köfte (çiğköfte).


KebaplarKıyma kebabı, patatesli kebap, haş haş kebabı, kemeli kebap, tike kebabı, kazan kebabı, tepsi kebabı, kemeli tas kebabı, balcanlı kebap, soğanlı kebap, müftehi tas kebabı, frenkli (domatesli) kebap, ciğer kebabı.


Salata ve CacıklarKemeli cacık, bostana, zeytun bostanası, koruk salatası, pencer cacığı.


TatlılarPeynirli kadayıf, katmer, daş ekmeği, aşır aşı, palıza, fakir şıllığı, şıllık, haside, küncülü akıt, kuymak, zingil, zerde, kadı beyni, pendirli helva, un bulamacı, palıza.


Urfa Mutfağının En Önemli MenüsüÇiğ KöfteÇiğköftenin en önemli ve hazırlanması çok zahmetli olan baş malzemesi kuru isot denilen kırmızı pul biberdir. Hemen hemen her Urfalı aile, senede 200 400 kğ. kırmızı taze biberi ayıklayıp özel metotlarla kurutup döverek kuru isot haline getirir. Kuru isot, sadece çiğköfte de değil, köftenin diğer çeşitlerinde, lahmacunda ve diğer yemeklerde bolca kullanılır.


Çiğköftenin Doğuş ÖyküsüHz. İbrahim döneminde yaşayan bir Urfalı avcı, avladığı ceylanı eve getirerek hanımından yemek yapmasını ister. Hanımı evde odun bulunmadığını söyler. Çevrede toplanacak bir tek dal dahi kalmamıştır. Zira Nemrut, Hz. İbrahimi ateşe atmak için yakacak ne varsa toplattırmıştır. Avcı, hanımından bir çare bulmasını ister. Bunun üzerine kadın, ceylanın budundan bir miktar yağsız et çıkararak bir taş üzerinde başka bir taşla ezmeye başlar. Sonra ezilmiş eti bulgur, biber tuzla karıştırarak yoğurur. Yeşil soğan, maydanoz ekler. Böylece Urfanın o leziz ve tadına doyum olmaz çiğköftesi meydana gelir. Hz. İbrahimin ateşe atıldığı günden bir hatıra da bu yemek kalır.


GAZİANTEP YEMEKLERİTürk ve dünya mutfakları arasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Nine den toruna bir miras titizliği ile öğretilen yemeklerin ve tatlıların yapımında kullanılan malzemelerin seçimindeki titizlik, hazırlama ve pişirmede gösterilen beceri, yemeklerin yapımında kullanılan ve yemeklerde değişik tat ve lezzet veren baharatlar, salçalar, soslar ve karışımlar, Gaziantep yemekleri ve tatlılarının şöhrete kavuşmasına ve aranılan damak tadı olmasına neden olmuştur.


Gaziantep yemeklerinin tüm yemek pişirme teknikleri cömertçe kullanılmıştır. (haşlama, ızgara, tava, sote, kavurma, tencere yemeği, fırın yemekleri vb.) Ayrıca yörede yetişen tüm meyve ve sebzeler Gaziantep mutfağında hak ettiği yeri almıştır. Gaziantep yemeklerinin başlıcaları şunlardır.


Köftelerİçli Köfte, Çiğ Köfte, Ekşili Ufak Köfte, Malhıtalı (Mercimekli)Köfte, Yoğurtlu Ufak Köfte, Akıtmalı Köfte , Yağlı Köfte, İç Katması (Kısır)


KebaplarKuşbaşı Kebabı , Kıyma Kebabı,Patlıcan Kebabı,Soğan Kebabı, Simit Kebabı, Yoğurtlu Kebap, Sebzeli Kebap, Yeni Dünya Kebabı


ÇorbalarDövmeli alaca çorba, Yoğurtlu dövme çorbası, Tarhana çorbası, Beyran çorbası


Ev YemekleriYoğurtlu soğan yahnisi, Patlıcan musakka, Pirpirim aşı, Börk aşı, Mıcırık aşı, Doğrama, Kabaklama, Boranı ve Sarımsaklı bakla, yuvarlama


Tavalar-Kavurmalar-KızartmalarSaçma tavası, Sarımsak tavası, Domates tavası, Bakla ve Fasulye tavaları, Et kavurması (Topaç), Ciğer kavurması, Et kızartması


Dolmalar-SarmalarKarışık dolma, Patlıcan dolması, Biber dolması,Kabak dolması, Firikli acur dolması, Zeytin yağlı patlıcan ve Biber dolması, Mumbar Dolması, Bulgurlu Yaprak Sarması, Pirinçli ve Zeytinyağlı Yaprak Sarması, Lahana Sarması, Pancar Sarması.


PilavlarÖzbek Pilavı, Havuç Aşı, Etli Dövme Pilavı, Firik Pilavı, İç Pilav, Mercimekli Pilav, Çağla Aşı , Kömeç (Buğulama)Aşı.


Hamur İşleriLahmacun (Gaziantep Usulü), Peynirli Pide, Pişi Böreği, Yeşil Zeytin Böreği, Peynir, Çökelek ve Lor Semseği


Piyazlar- Salatalar ve CacıklarMaş Piyazı, Fasulye Piyazı, Loğlaz Piyazı, Patates Piyazı, Yeşil Zeytin Piyazı, Çoban Salatası, Domates Salatası, Koruk Salatası ve Salatalık Cacığı


Tatlılar ve PastalarBaklava, Kurabiye, Burma Kadayıf, Fıstıklı Kadayıf, Aşure, Zerde, Sütlaç, Bastık, Nişe Helvası, İrmik Helvası, Kuymak , Kaygana, Şıllık (akıtma), Kerebiç, Mayanalı Kahke, Hedik.


Bazı Özel KahvaltılıklarKatmer, Kaymak, Muhammara, Yeşil Zeytin Ekşileme, Tarhana Eritmesi


DİYARBAKIR YEMEKLERİDiyarbakırda yemekler genellikle bol acılı ve yağlıdır. Yöremizde geleneksel yemek çeşitlerinde etin özgün bir yeri vardır. Anadolunun çoğu yerinde olduğu gibi yiyecekler kurutularak kışın saklanıp çeşitli yemekler yapılır. Kışın saklanan yiyeceklerden peynir ve çeşitleri, üzümden yapılan pestil, pekmez etten ise kavurma, sucuk gibi yiyecekler vardır. Diyarbakır bölge mutfağının merkezidir.


MeftunelerPatlıcan Meftunesi, Kabak Meftunesi, Kenger Meftunesi


DolmalarEtli eşkili dolma(Sumaklı), Etsiz zeytinyağlı dolma, Kibe Mumbar


Zahire YemekleriBulgur Pilavı, Belluh, İçli Köfte, Lapa, Hıllorik, Pıçık, Sığma, Lebeni (ayranlı çorba), Duzaklı Pilav, Kibe Kudur, Keşkek, Habenisk


Kırsalda Yenen YemeklerSörün, Mallez, Mastav





Türk Mutfağından Yemek Tarifleri





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder